3 Ekim 2012 Çarşamba

Erasmusa dair son uçuş!

  Sheraton'un kalemi ile yazmak da havama ayrı bir hava katmadı değil hani. Neyse, asıl mevzu şu ki THY işini biliyor arkadaş. Bunu bir kez daha, tam da şu an tescilledim. Aylar öncesinde çok farklı hisler ile bindim bu uçağa, şimdi ise çok farklı duygulardayım. Son 1 ay, son 1 hafta ve şimdi... Meğer birbirlerinden ne kadar da farklı zaman dilimleriymiş benim için, ne kadar farklı hissiyatlar barındırıyorlarmış içlerinde. Şu an! Öylesine nötrüm ki, bilinçsiz bir şekilde, güzergahını bildiğim bir yolda koşarcasına ve bir yerlere yetişircesine ilerliyorum. Adım adım başka hedeflere, heyecanlara belki de birazcık hayallere. Kulağımda müziğim, yanımda okyanusda çalma deniz deniz manzaram, belimde yastığım, bir elimde tazecik yerli fındığım diğer elimde sıradaşımın kalemi, zevkten dört köşe ben deniz yazıyorum tüm bunları. Seneler öncesinden hayallerini kurduğum kısa ama zaman zaman uzun gelen bu maceramı noktalıyorum sizlerle.

  Bugün tek bir sualsiz geçen efsanevi bagaj kontrolümle başladı benim için. Duruma göre anı fotoğraflamakla doldurdum bekleme sürecini ve birkaç insanla tanışarak. Artık zamanın geldiğini düşünerek bu sefer ben aldım Madrid'den bir miktar parayı. NOT: Tam da şu an birazdan yiyeceğim, tahminimce eşsiz olacak olan "Billur Kebabı'm" , güzel bir Türk kızı eşliğinde, kokusunu bırakarak yanımdan geçti.

  Part-1 tamam gibi, Part-2'ye geçerken damgamı da yedim mi "Out" diye bu leveli +50 bonus ile tamamlayabileceğim. Damgalandıktan sonra yarı İspanyol yarı Türk, beyaz saçlı, yeşil Lacoste t-shirt lü, yağuşuklu amcam yolumu gösterdi, "İki beş B" dedi (25B) :) Vakit tamam sanki. Ben hazırım! E görünüşe göre uçak da hazır, Madrid hüzünlü, İstanbul heyecanlı... O zaman başlıyoruz gençlik! Yüzüme günün ilk güleçliğini bagaj kontrolünde kazandırdım sonrasında ise uçağın körüğünde beni karşılayan çeşit çeşit Türk gazeteleri ve "Hoşgeldiniz"ler, "Merhaba"lar  neden oldu bu duruma. Sanırım geçen 6 ay bana çok farklı hissiyatlar ile geri dönecek.

  Kokular artıyor! İyice acıktım ben. Sabırsız bekleyişime ansızın değişen radyo kanalından Karadeniz'imin müziği eşlik ediyor bana. İşte tamda şu an resmen zevkten dört köşe oldum! :)



   ve
          EFSANE
                           GERİ
                                      DÖNDÜ!







30 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutluluk güldürdüğü kadar ağlatır da insanı!

 Nedir bu his, neyden doğar, kimlerle paylaşılır? Ya da bir neden aranmalı mıdır gülümsemek için? Hiç zannetmiyorum! En basit, en ufak şeyler, en büyük hazzı verir bazen mutlu olmak için. Bir neden aramadan ansızın çıkar karşımıza, sanki yanımıza gelip kol altımızdan gıdıklar gibi.

 Tahmin etmezdim bu kadar iz bırakacağını bende, bu kadar seveceğimi sizleri. Her anımızın bu kadar doyumsuz olacağını, hiç düşünmezdim... Saatler hızla akıyor birlikteyken, kahkahalar eksik olmuyor elmacık kemiklerimde ve seneler geçse de doyamıyorum sizlere...

 Hep birlikte nice senelere!

 EYOF Ulaşım'a hitaben...




2 Temmuz 2012 Pazartesi

İBER YARIMADASI
Loading ıIIIıIIııIı.... %90

 Vallahi niyetim bu değildi, neydi nasıldı bende bilmiyorum açıkcası :) Bu yüzden de zorlamadım, UEM'in ortasından akan derenin akıntısına bıraktım kendimi. İlk zamanlar akıntının tersine doğru nehrin içinde çırpınmaya çalıştım, fazla uzaklaşmamaya vs. Hani dedim belki yakın çevrede kalırsam Erasmus hayatımdaki okul hayatım daha bir istikrarlı olur. Dedim evet ben onu dedim de UEM pek benim gibi düşünmemiş. Düşünmemiş olacak ki istikrarlı bir şekilde her seferinde ders saatine denk gelen seminerler, fiestalar, mitingler (ki bun İspanyolların genel bir sorunu) , hocaların gezintileri vs. Kısacası bi yerde beni zorla ittirdiler. "Kızım bak - git - gez!" Peki, bundan iyisi Şam'da kayısı, da oraya gidemedim henüz işte ;)

 Ortada fol yok, yumurta yok, istek çokken ansızın zank zank zank diye gerçekleşen planlar, alınan biletler, rezervasyonlar derken önümdeki 1 ay kilit!

 İlk yazımda da bahsettiğim gibi ilk vurgun Cordoba ve Cadiz olmuştu. (Güney İspanya) Sonrası okul, Madrid'i tanıma turları, kaynamaş vs diye geçmişti. Aslına bakarsanız şu kısa Erasmus hayatımda bu derece yoğun bir gezi programı çok iyi olacaktı.

Gezdim oldu, geçtim ve de gittim!

NOT: Tamamlanamamış bir psikolojik an yazısı ;)


11 Haziran 2012 Pazartesi

Varsın ya, gerisi boş..


  Büyüyoruz, aşıyoruz zamanı adeta. Sarmaşık misali önce birbirimize sarıp sonrasında genişliyoruz, hayatımıza dair hedeflediğimiz amaçlara doğru. Bakıyorum da lise yıllarını anlatan dizilerdeki karakterler gibiyiz sanki. Hazırlıkta atıldı bazılarımızın tohumları, 2. - 3. sınıfta fidanlar aynı seraya taşındı ve şimdi mezuniyete 40 yıllık birer ağaç köküne sahipcesine hazırlanıyoruz. Kökümüze dolanan sarmaşıklar ile birbirimize bağlarımızı koruyup, güçleniyoruz.

  Sanmazdım bu kadar derinlerime işleyeceğini, tüm benliğimle sevinci doruklarımda yaşayacağımı. Bilmezdim olacakları, düşünmezdim de. Çünkü öğrendim ben, düşündükçe adımları, planladıkça +ları -leri, sonucunda +lar -eksileri hep götürüyordu. Şimdi ise ne işlem yapıyorum ne de elimde olanları, olmayanları sayıyorum. Tek bir hissettiğim var, o da yanımdaki dostlarım.

(Staj sonuçları duygusallığından esinlenilmiştir.)



3 Haziran 2012 Pazar

Özlem misin sen bilemedim ben?

Zaman geçtikçe, yaşananlar biriktikçe, eksiklikler hissedildikçe bir farklı oluyor insan. Adeta iki taraftan zıt hissiyatlar barındırıyor içerisinde ve bazen öyle bir an geliyor ki bu iki zıt duygu çarpışıyor karşılıklı minicik yüreğinde.

Daha dün soğuktu oysa ki hava, yarın hangi bikinimi giysem acaba? Ev bulabilecek miyiz Nazlı? , Biyanka dün Türkiye'ye dönüş yaptı. 1 hafta sonra Madriddeyim, Türkiye için şafak 29!

Bir alamettir ERASMUS! Nedendir bilinmez dahil olursun içerisine. Umarsın bir kaç şey ya da ummadığını, umamadığını bulursun. Gelir geçer zaman, dönersin feleğin çemberinden doğruca kürkçü dükkanına.

Bende girdim bir alamete taaa 6 ay önce, gittim bir çok yere :) Umduğumu bulamadım ama pek çok umamadığını bulanlardan oldum. Farklı tatlar tadımladım, kimlikler öğrendim, kıtalar keşfettim... Fakat anladım hepsi bir süre için idealmiş meğer ve en kısası en doyumu olmayanı imiş.

Özlem değil benimkisi, bilemedim ki neyin nesi...



1 Haziran 2012 Cuma

MADRİD zor arkadaş!

  Daha ne evim ne yurdum ne de geliş tarihim kesinleşmişti buralara. Bana her daim online destek veren Ali Rıza arkadaşım bir grup kurmuştu Facebook'ta, ben ve benim gibi MAdrid'de gelecek arkadaşlar için. Zamanın birinde bir not düşmüştü oraya, şöyle ki; "Gelirken sinirlerinizi aldırın." Tırsmıştım ilk okuduğumda aslına bakarsanız. Ama şimdi gel gör ki kızgın bir İspanyol boğası gibiyim adeta. O cümlenin neden yazıldığını ve yazarken neler hissedilerek yazıldığını çok net bir şekilde anlıyorum hatta ve hatta bizzat yaşıyorum. 
  Bir kere 1.si bu İspanyol milletine bir şeyi anlatmak için çabalamaktan ne kadar erken vazgeçersen, senin ruh ve beden sağlığın için o kadar iyi olur. 2.si ise sorgulamayacaksın. Aslında zamanla kabulleniyorsun zaten, anlama yetilerinde sıkıntı var bu ırkın. Bide dedemin deyişi ile heeennnnnnn iyisinii, heeennnn doğrusunu onlar biliyor, bizler ilkokul 2 Ali ata bak seviyesi. Türk olup İspanya'da yaşayanların bir kısmınında bu insanlardan bir şeyler kaptığını anladım bugün havaalanında. Yazık!
   Neyse canlar işin özeti şu, her ne kadar cehalete doğru hızla yol alsak da hatta şu günlerde koşmaya başlamış olsak da. Biz Türklerin en azından alt yapısı sağlam. Eğer ki günün birinde kullanmayı da becerebilirsek ve ya bunun yolunu keşfedebilirsek bizde iyisi Şam'da kayısı diyeyim ben size...  ;) 


Ha bu arada şimdi o yazının aynısı bende gelecek sene Madrid'e gelecekler için kuruduğum grubun sayfasına yazdım. :)



12 Nisan 2012 Perşembe

Acı, gerçek, güzel!

 Hep inandım bugüne kadar. Öyle saf öyle temizmiş ki içim meğer, hep iyiye yormuşum olan biteni. Hep duyduklarıma inandırmışım kendimi. Görsem bile acıyı, zihnime güzeli aktarmışım.

 Sonrasında anladım, yalan olanı kendime gerçek yaptığımı. Ne zaman acı çekmeye başladım, düşünmekten alıkoyamadım, çıkmaz yollara giriverdim her seferinde, tamam dedim bu iş iş değil. Bitmiyor hüzün, durmuyor göz yaşı. Ne için peki? Var olmayan bir gerçek mi yoksa acı yaptığın güzel için mi tüm bu çapaların.

  Razı oldum her şeye belki de ilk defa, sonucunun her ihtimaline karşı resti çekmeye. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardandı. Çektim gittim, tüm çabalarıma, harcadığım zamana rağmen. İyi, güzel, hoş... Şimdi ne var elinde peki? Hiç...

  Alışmıştım küçüklüğümden beri elimde sıfırla kalmaya ben, böyle böyle güçlü oldum zaten. Her seferinde gene aynı özveri ile çabalasam da artık kurşun geçirmemeyi öğrendi yüreğim.

  Az zaman uz zaman ben yine bana kalan... Artık ne olursa razıyım dedim. Asla bir daha bu koşula bağlanmak yok dedim. Biliyorsun zaten dedim senle kalmayı, öğrendin nasıl mutlu olabileceğini. Her şey güzel. Gerçek güzel hemde bu defa. Sahiden de öyle idi. Fakat daha da güzel varmış bu gerçeğin, bilmiyordum.

  Bu sefer çözemedim ilk başta, garipsedim. Çünkü bana yabancıydı bu duygu ve yansıyanları. Çok enteresan görünse de dışarıdan, anlaşılmasa da olan biten, çok hasmış hissedilen. 

  Zaman ilerledikçe farkettim, ufak ufak sindirdim bu sefer. Yer yer sorguladım içimde, anlamaya çalıştım. Kanmaktan korktum, incilmek değildi derdim. Meğer bizim gerçek zannettiğimiz görünenler acı imiş. Bunu öğrendim. Bi çok şey daha öğrendim ben bu kısa zamanda, fakat asılı o gün hissettim iliklerime kadar. Koyamadım adını, meğer geçeğin adı, koşulları olmazmış, bildim.

  Bir şey daha bildim ben sonrasında, 

Öncesinde çok güzeldi her şey, aslında bana öyle geliyormuş. Meğersem acı çekiyormuşum, sonrasında gerçeği farkettim ve şimdi öncesinde güzel zannetiğim şeyin gerçeklerine sahip olmuşum...


O gün dökülen gözyaşları yetti bana, saysak da sövsek de bıksak da isyan etsek de, artık çok geç. 

Yüreğimize işlenmişiz birbirimizin...

Sizi çok özledim kızlarım...


NOT: Kara böcü"M" seni de ;)


Arayı açtık  :)

  Farkındayım tamam sakin ama buralardayım ben gene, birikim yapıyorum. Biraz fazla oldu şimdi nasıl kalkacağım altından derken, yaa Allah!

  Marid'e geldiğimiz ilk haftaların oldukça dondurucu olduğundan söz etmiştim. Hatta bu havalarda 13 gün boyunca ev aradığımızdan vs. 2-3 gün öncesi ise bize nispet yaparcasına bir bahar havasına büründü Madrid. Abartarak metroda, otobüste boğucu olmaya başladı. T-shirt ile gezmek yeterli oluyordu neredeyse.

  Tamam artık bahar geldi! Yibuuuuuu, takvim açılsın, planlar yapılsın. Eee nerey gidiyoruz? O hafta sunum var vs. Bu kadar heveslenirken şak geçen gece hiçbir şey yağmayan memlekete Rizemin en sağnak yağmurlarından yağsın. Onu da abartsın sabah kara dönüşsün, okulun etrafı bembeyaz olsun.  :/ Şimdi ise daha da bulanık bir durum da hava, ne güneş ne sıcak ne kuru ne soğuk! Bilinmez bir denklem içindeyiz adeta.

  Fakat artık kazaya bırakma şansımız yok gezmeleri. Son 2-3 ay içerisindeyiz ve Avrupa'yı keşfetmemiz lazım! ACİL! :)

  İlk bir ayı atlattığımızda bir garip moda büründük, farkında değildik de. Baktık 2 ay akıp gitmiş. Meğersem buradaki arkadaşlarda aynı durumları yaşamışlar. Böyle bir isteksizlik her şeye dair, evde oturalım modu. Sanki buraya gelmeden o kuduruk ben ben değilim burada. Lakin hiç hoş da değil bu durum. Zaman böyle akıp gitti, farkına varmadık okuldu, projeydi derken akrep yelkovanı baya kovalamış.

  Hooop dedik geçen! Nazlımla yüzledik birbirimizi. Sıkıldık diye haykırdık adeta. (Gerçi buna rağmen dünkü kulüp teklifini reddettim ama napim başım çok fena bu aralar hastayım biraz, hava çarptı) Hemen planlar yapıldı, biletler alındı. Ciddiyim bu defa aldık. :)



Mayıs
 fena
 geliyor
 benden
 söylemesi !
     :)


12 Şubat 2012 Pazar


MADRİD KAFASI J

Bilmem nesi meşhur bi yer. Neresi orası onu da bilmiyorum. 2. Sefer gidilişinde bana nasip oldu gitmek. İçin-dışı hoş güzel bir mekan, içeriside bi hayli kalabalık. Girişi klasik İspanyol barları misali, ilerisinda bir kaç masa ve aile salonumuz üst katta ;) 
Bilmeyenler için kısa bir bilgi girelim burada; Madrid’de hemen hemen her köşe başında bu tarz barlara rastlayabilirsiniz. Burada insanlar oturmamak için direniyorlar resmen J Boş zamanlarında bu barlarda buluşuyorlar, ayak-üstü içkilerini içip kurutulmuş domuz yiyorlar ( ıyyyy dediğinizi duyar gibiyim ) 



  J Bazı duyumlarıma göre çok lezzetliymiş lakin bi ara bi cips gördüm, oldukça ilginç bir yapıya sahip idi. Meğersem domuzun yağlarından yapılıyormuş, böğğğ :/ Neyse konumuza geri dönelim, işte iş çıkışı, yemek sonrası vs. İnsanlar buralarda toplanıp laklak yapıyorlar.


Bizim gittiğimiz yer ise daha bir restaurantımsı idi. Ben ve Nazlı mekan’a gittiğimizde Burak-Kenan-Caner üçlüsü çoktan yemeklerini yemişler, sangrialarının son yudumlarını alıyorlardı. Bizde içme kısmında onalra eşlik ettik. Sohbet muhabbet derken hesabı istedik, kalkıcaz. Hesap geldi ve Nazlı ödemeye kalktı. Çocuklar “Ne yedin de neyi ödüyorsun sen?” edasında Nazlı kızımıza çıkışırken, Nazlı bir hışımla elini cüzdanına attı ve parayı hesabın orta yerine, şak! “Alın işte 5€ sadece” Nasıl ya? Nazlı? Bi dakka, naptın şimdi sen? –Naptım abi? Hesap 40 € ortada 2 tane 20’lik var, Nazlı da 5€ vercek. Lakin süper zekam benim 20€’yu aldı yerine bi güzel 2 tane 10’luk koyuverdi...


Seviyorum bu kızı  :)


DİPNOT:  Sangria buranın özel içkilerindenmiş...

Tipik bir sangria tarifi aşağıdaki gibidir:
1 şişe kırmızı şarap 2 kaşık bal ya da şeker (tercihen az miktarda suda çözülmüş olarak) Dilimlenmiş yarım portakal Dilimlenmiş yarım elma Dilimlenmiş bir limon Yarım çay bardağı rom veya votka Bir su bardağı gazoz 1 dilim tarçın çubuğu Buz
Şarap büyük bir kaseye boşaltılır. Bal veya şeker eklenir ve karıştırılır. Dilimlenmiş meyveler ve rom veya votka ve tarçın çubuğu eklenir ve karıştırılır. Soğuyana kadar buzdolabına konulur. Servis edilmeden önce gazoz ve buz eklenir. Sangrianın tadının güzel olması içerdiği şarabın tadına ve meyvelerin sangriaya tadını iyice vermesine bağlıdır. Bunun için meyvelerin küçük parçalar halinde dilimlenmesi ve servis edilmeden önce sangriayı dolapta bir süre bekletmek önemlidir.
Sangria, İspanya ve Portekiz kökenli bir içki olarak bilinmekte ve bu ülkeler ile Latin Amerika'da yaygın olarak tüketilmektedir. Daha az kabul gören bir düşünceye göre ise ilk olarak Britanya kolonisi olduğu dönemlerde Antil adalarında içilmeye başlanmıştır ve şimdi bizler içmeye devam etmekteyiz :)) 





10 Şubat 2012 Cuma


Yavaşça birleşip buzları kırmaya başladık...

Bir gün ansızın birşey öğreniyorsun ve üzerine düşünüp kendini karar vermiş buluyorsun. Sonra hooop oldu bile. Hahhh işte aynen öyle bi durum benimki de. Totalde şöyle 3 sene sürdü, gel gitler oldu ama bknz  şekilA I’m in MaDRid J

Geride bırakacakların, yeni elde edeceklerin, nasıl elde edeceğin ya da elde edebilecek birilerinin olma ihtimali... 1.sınıf CMN dersimi hatırlattı “olasılık” !

 Kafa karışık geldik hepimiz belki de, ya da birilerine güvendik sadece. Lakin işler öyle olmuyor işte, ne umduk ne bulduk komşu durumuna düşüyorsun burada hopbanadak. Ama ben iyi ki düşmüşüm bu çukura ;)
Madrid’de ikinci haftamın başlamasıyla hayatımda hoooop ordayız hooop burdayız hoooop şu iş var hoooop uykum var derken kısa zamanda o kadar çok şey oldu ki kaydadeğer, bakalım bunları nasıl anlatacağım. Aslında anlatmayacağım da J

Neyseee haydinn bugün Pazartesi okula bir gidek. Bu hafta İspanyolca dersleri ve welcome week etkinlikleri var. Program belli, öğlene kadar okul sonra etkinlik vs. Kim demiş ki programlar sabittir diye. Sınıfa girdim, ders adına bir şey yok, benim geçen hafta yaptığım ders kaydı için adam tekrar randevu veriyor. “Holaaa” dedim “Abicim hayırdır?” Tam olayı çözmeye çalışırkene önden arkadaşın biri “You can go” dedi bana bende “Yok sıra sende geç sen” dedim J “Sen Türk müsün?”  Lenn Caneyyyyy J

Öyle böyle sonrasında İspanyolca dersine geçtik, Nazlı-Dilan-Ali Rıza’da sonradan bize eklendi. Hocamız muyyy bien idolümüz oldu. (Çok özlicez) Derken ders bitmeden Caney buzzları kırmaya kaynaşmaya gider ve msj: Koşunnn Budy programı başlıyor! Nazlı ve ben orası mı burası mı derken ortada ne buz kalır ne de budy... O zaman bu günlük bu kadar okul kokusu yeter deyip 518 yoluna düşeriz. 518’den çok bahsedicem büyük ihtimalle, kendisi hemen hemen her gün 1 saatimi UEM tarlası yollarında harcayacağım otobüsümüz olur. Yol arkadaşımız yani ;)

İyi güzel hoş, sabahları Spanish course sonrası ise ev aramaca. Nazlı kızımıza bir ev-oda arıyoruz. İlk soru “¿Habla usted Inglés?”  Uzunca sürecek bir çilemiz varmış meğersem bizi bekleyen. Dilek olay 13gün! Her gün, soğuk-sıcak-siesta demeden, dil bilmeden yaaaa Allah... Her ev ayrı bir macera oldu bizim için. Ne insanlar tanıdık, nelere ev diye kandık. Lakin işin sonu çok enteresan oldu.

 Siesta laneti saatlerinin içerisindeyken mola vermek zorunda kaldık, açız ayrıca hava şartları da bunu oldukça destekliyordu. 1. Mekan seçiminde başarısız olduk, içeri girdik atıştırmaları yedik garsonunda en sonunda bize “Burası sizin bütçeyi aşıyor, o zaman gidin bişiler alıp evde yiyin.” Demesiyle mekan 2 arayışları başladı. Sanırım bu sefer doğru yerdeyiz, her ne kadar içerisi ergen kaynasa da, diğer mekana göre oldukça soğuk olsa da bizim Bambi misali bi yer. Ama İspanyol bambici abi biraz sorunlu çıktı burada da. Neyse iyi kötü bişiler yiyip buradan da çıktık.

( Not: Çıktık ya da çıkarıldık. Bazı yerlerde siesta saatleri değişkenlik gösterebiliyor. Birden ışıklar açılıp kapanmaya ve anlamadığımız kelimeler bizim ispanyol bambicinin ağzından son sürat dökülmeye başladı. Taaa ki eli kolunda ki saati gösterene kadar bizim anlamsız bakışmalar devam etti. )

Artık karnımız tok lakin siesta devam ediyor. O zaman ilk hedef en bizim mekan “Starbucks”.
( NOT: Bu 13 günlük ev arama sürecinde Nazlı’nın evi Starbucks ve Madrid Metro durakları oldu J O yüzden bizim mekan diye bahsi geçiyor.  )
En yakın Starbucks’a girdik, üst kata çıktık, 5 kişilik tek boş yer bilgisayar masasıydı. Orada da bi kızcağız vardı, garibim ders çalışıyor. Neyse aramızdan birimiz J hooop kıza “Boş oda var mı bildiğin?” Kardeşime oda arıyoruz diye labdananak girdi lafa. Kız güldü ve sohbet başladı sonrasında numaralar alındı ve Nazlı şuan o kızla ev arkadaşı J İşin özeti biz 13 gün sadece Starbucks’a girmekle kalmayıp millete ev soraydık işimiz çok daha çabuk olabilirmiş.



:) Şimdi işler tamamlandı gibi, yavaşça kırdığımız şu buzları artık eritmeye başlayalım...



28 Ocak 2012 Cumartesi

28-29 OCAK
CMT-PZR arası bi saat işte :)

Heyyy! Pardon artık Holaaaa ;)

Tamda bugün 1 hafta oldu terki diyar olalı. İlk haftadan pek bi action yok aslında, her şey stabil şimdilik. Tabi ufak ayrıntılar var. Mesela karşı penceremde henüz kimliklerini ve kişi sayısını çözemediğim komşularım. Ha bi de cinsiyet burada en önemli nokta ;)

Neyse baştan başlayalım en iyisimi biz. Açıkcası nedensiz bir mallık içindeydim yola girerken, ki hala çıkmış sayılmam o ayrı. Sanmazdım içimin burkulacağını, eksik kalacağını bi tarafımın. Çünkü ben hissetmedim daha önce böyle şeyler, hissettiğimi sandım sadece. Bu yüzden korkularımda vardı içimde, 6 ay ayrı kalmak idi ne de olsa şıklardan biri. Peki niye bile bile lades yaptın diyorsanız içinizden bana, sanmayın ki yaptım ben o ladesi. Bir sürü meleğim var omzumda, bir kaçta böceğim. Her daim yanımda olmak için vekalet verilmiş. Ufak tefekler ama 6 ay için iş görecek cinsteler :)


Meleklerimden ana 5’lisinin 4’ü Bandırma seyirlerinde iken ben o 5’linin ve böceklerimden 1’i ile AHL semalarında hüzülü dakikalar yaşıyordum. (Tamam kızmayın kalbiniz benimleydi yoksa zaten ebbedi gidemezdiniz ya) Karınlar doydu, arklar geldi, pasaport hazır ve nazır, yoğun istek üzerine lokumlar-baklavalar alındı, ahaa harç pulu! Ülkeme has fuzuli bir şey, neyse o da tamam, saat geldi, haydin kalkın. Anne...!


İşin bu tarafında bi açıdan yalnızlık başlıyor. Parfümümü aldım, kapımı belirledim, yolumu buldum, uşağa bindim. Minemin överek bitiremedği THY’nın yemekleri için hazırım! Hadi amaaa açım!


NOT: Havada böylesine bir lezzet yok.

Karnım tok, altım pek, yan 2 koltuk boş, uyku desen 2 haftadır hasretim. Manzara şahane ama biraz kestirmeli, 4 saat geçmez yoksa. (Manzarayı kaçırmama adına 4 kez uyuyup uyandım sanırım)

Time is up! Hola ESPANA! da kimse yok, nece bunlar. Noluyorsunuz, ağır olun derken Ali, kurtarımelek misali, elinde Madrid metro ağı haritası beliriverdi çıkış noktasının yanıbaşından. Kısa süren otobüs yolculuğumuzda uzunca bir özet geçti herşeyi benim için. İlginçliklerinden bahsetti birazdan Madrid insanının. Öyle böyle yeni yuvama getirdi beni. Dilan karşıladı beni, temizlemiş salonumuzu da benim için. Prıl pırıl idi.

Sohbet-muhabbet derken hola ev sahibi, hola ev arkadaşları (bu kızlar çok ince, bu 6 ay geçmez böyle, yaptım gene kafiye... Hepsininde erkek arkı var, goodbye)

İlk geceden kendimi Koreli arkadaşlarla yemekte buldum, yorgunluk diz boyu, kürdan arıyorum göz kapaklarım için lakin ne mümkün oturmak bu şıkkın yanında. Yalnız gecenin en unutulmaz anı idi Koreli arkadaşların Dilan’ın söylediklerine verdikleri tepkiler. Çok tatlılar. Ama asıl tatlı olan sendin Alejandro. Bi de Victorumuz vardı Fransız gencimiz. Çok cooluz be! Neyse yemek fastı biter lakin Madrid burası gece bitmez. Hemen bir kulübe, çalan ilk şarkı Rabiossa <3 MİNE! Burada da bir anımsamayla mekandan erkenden çıkılır. Heee bu arada burda partiler sabah 7-8 e kadar sürüp sonrasında 2. Mekana geçip 9-10 gibi noktalanırmış. Annnecim burayı dikkatli oku, pilis. Lakin don’t panik ;)


Vesselam, varan 1 tamam. Yarın Nazlıcancan geliyor. İyi, hoş, kafa bir arkadaşımız kendiside. Cips onun vazgeçilmezi ki ilk günden denemelere başladı. E ne de olsa 6 ayı var, çeşit çok. Çabuk olmak lazım. Derken düştük 4’ümüz yollara ders kaydı, sim kartı aldık, abonman çıkarttık, anahtar yaptırdık, yemek yaptık. (aç ayı oynamıyo) Bu arada okul sakin ama koca balikli bir gölü var, üzerinde de köprüsü. Ormantik bir havası var yani. Kantini oldukça elektronik fln. Bakalım günler geçtikçe göreceğiz.

Öyle böyle gün sonunda ayrıldık, yuvama döndüm ben. İlk günden en çok siestaya alışmış olacak ki bünyem 1 hafta boyunca öğlene kadar uyudum, uyanınca da siste bitimine kadar kahvaltı yaptım.  Sonrasında da bu kadar mayışıklık yeter diyip her seferinde attım kendimi yollara. Navigasyonum elimde saatlerce yürüdüm. İçime çektim Madrid’i, daha çabuk sevsin diye beni.

Geçen gene yürüyüş dönüşü odama geldim, karşı pencerede ki hareketlenmeleri farkettim. O da ne, cam aralık. Heyyyy her akşam farklı capcanlı renkli t-Shirt’lü çocuk göster yüzünü. Bi dakka o da ne bir çocuk daha, sanki biraz fazla esmer. Yok artık, kızım sen nerden çıktın. Tamam bu akşamlık yeter. İşler ve nüfus karışıyor, akışına bıraktım ki böylesi daha heyecanlı :)


Gel gelelim dün geceye yan komşuda parti vardı sanırım, bi an kalp git dedim kendime ama biraz önce bahsettiğim gibi fazla bi mayışık durumdayım bu sıralar. Neyse 2 gün sonra okul başlıyor, zorla gelirim elbet kendime.

Şimdilik özetle elde olan bunlar. 1 hafta geçmiş bitmiş bile, az önce konuştum Esramla ben şafak sayıcam o da çarpı atacak. Çabucak geçicek. Ama 6 ay süper geçicek! Yarışma alınacak, çok eğlenilecek! Mesajlar yerlerine ulaştı ;)

Aklımdasınız, hislerimdesiniz...
BüŞş’ünüz (=