5 Aralık 2015 Cumartesi

Evet evet Yaşar beni çok etkiliyor...

Bir günde bir insan kaç farklı ruh haline bürünebilir, bugün resmen bunu tespit ettim. Farketmem de tabiki Yaşar'ın sesini duyduğum anda oldu.

Sabır, güç, özlem, hırs, arzu, sevgi, yalnızlık ve belki nicesi daha bugün hissettiklerim. Tabi aralarında mutluluk da vardı. Çok enteresan şekilde ve zamanlarda, arada bir içimden sesli bir şekilde fışkıran. Dip not; seviyorum her şeye rağmen gülümsememi, nefes katıyor bana, bence. Neyse, hepsi zamana bağlanıyor lakin bu hislerin, nedenleri de sonuçları da, gelişmeleri de. Sonra zaman sabrı dürtüyor, zorluyor sık sık. Sabır da bedeni hatta ruhu aşındırıyor, farkettiğimizden, hissettiğimizden daha çok, çok daha çok. İşte o anda gücünü deneyimliyorsun aslında, bilinçsizce. Git geller cabası, eller hooop telefona, sorular-cevaplar bilmem kaçıncı turunu atıyor zihinde o sıra kim bilir. Ansızın bir şey hatırlanıyor, eski mesajlar, fotoğraflar devreye giriyor, duruma göre. Birden burun gıdıklanması akabinde, o da ne, sanırım selpak kullanma saffasındayım artık yüzleşmesi. Neyse ben bu geceyi çok daha farklı bir şekilde atlattım, orası da bende kalsın ;)

Demem o ki, hakikaten labirente bırakılmış bir farecik misali hayatımız. Labirent dönemeçleri yıllarımız, bazı köşeleri aştığımızda karşımıza çıkan peynir tanecikleri ise mutluluklarımız. Geriye kalan ise farketmeden, koştur koştur geçirdiğimiz yıllarımız, anılarımız.

Gözümün önünde bir kare var içinde benim de olduğum. Ben onun ümidiyle çıkıyorum her defasında bu kargaşanın içinden, bir dürtü var inancımı baki kılan. Zaman zaman da elimden tutanlar, farkederek veya farketmeyerek. Rüzgarlar da arada sarsıyor beni, korkularımın eşliğinde. Arada da sürüklüyor hızlıca o fotoğraf karesine. Sürüklenirken yanından hızlıca geçtiğim okyanus kenarlarından içime çektiğim nefesleri kar sayıyorum, elini tuttuklarımı kalbime taşıyorum hemen, savurmasın fırtına diye. Bileğimi burkanları da oracıkda, sahildeki banka usulca terkediyorum, vicdanımın rahatlığıyla... Yormuyorum artık yüreğimi, öğrendiğimden beri en fazla yoranın kendim olduğunu.

Neyse dumanlar çoğalıyor git gide. Malum gene bir proje çalışması sonrası, saat gece 3ü geçmiş çoktan Michigan civarında. Fonda Yaşar'ın da dediği gibi, "Dönüyor aman, Dünya, başım duman"...


4 Ekim 2015 Pazar

Vicdan ne güzel bir şey...


Er veya geç tamam deyip aldığınız bir kararı huzurlu kılıyor sizde.

Sonrasında da bir daha ne anımsama ihtiyacı beliriyor zihninizde verilen kararın, ne de ardından düşüncesi bunaltıyor zihninizi.

Ne güzel şey huzurlu kılmak zihnimizi, hafif hissetmek ruhumuzu, en önemlisi de yüreğimizi...

25 yaşıma girerken şöyle 70i devirmişler gibi tecrübem olduğuna inanıyorum bu konuda ve dünya tatlısı bir ablamın sayesinde önce zihnimi çıkardığım çerçeveden şimdi de yüreğimi çıkarıyorum her defasında. Yeni bir ilişkide, yeni bir arkadaşlıkta, yeni insanların hayatıma girdiği her noktada. Ama en acısı da var olan insanların o çerçeveyi zedeleyerek çıkmasıydı, zamanında öyleydi ama. Sabırlıyım artık, mantığım hep yerinde, başından sonuna kadar. Hislerimle başlıyorum, ne hissediyorsam ona gidiyorum, ne istiyorsam onu söylüyorum, beklemeden!! Tabi ki sabrın sonu her sefer selamet değildir, köprüden önceki son çıkıştan zorla çıkartır seni bazen. Çok kolay çıkartır hem de, vicdan rahatsa elbet. Eni boyu ölçmeye değmez o raddede, ip kopar! Derin nefes, huzuru çek içine, vicdanının hafifliği ile koş koşabildiğin kadar, yolundaki ağır vasıtayı son çıkışta ittirdikten sonra ;)

Trafiğe son verin, huzura erin...